“İki” kelimesi, Türk kültüründe ve dilinde önemli bir yer tutar ve birçok atasözünde geçer. İşte “iki” ile ilgili bazı atasözleri ve onların anlamları:
Türk kültüründe "iki" rakamıyla ilgili birçok atasözü bulunmaktadır. Bu atasözleri, hayatın farklı alanlarında kullanılan ve derin anlamlar taşıyan ifadelerdir. İşte bu atasözlerinden bazıları ve anlamları:
İki ile ilgili Atasözleri ve Anlamları
Bir buldu iki ister, akça buldu çıkın ister, hırslı insanlar, hiçbir zaman ellerindekiyle yetinmez, daima daha fazlasını isterler.
Bir çöplükte iki horoz ötmez, bir yerde iki kişi baş olmaz.
Bir el bir eli yıkar, iki el bir yüzü yıkar, bazı durumlarda yardımcısız iş yapılamayacağını anlatan bir söz.
Bir elin nesi var, iki elin sesi var, başarıya ulaşmak için birlik olmak gerek.
Bir evde iki kız, biri çuvaldız biri biz, bir evde iki kız olursa her biri bir taraftan aileyi sıkıştırıp giyim kuşam ister, çeyiz ister. Onlar istemese bile aile kendini böyle bir sorumluluk altında bilir ve bunun sıkıntısını çekerler.
Bir koltuğa iki karpuz sığmaz, aynı zamanda birden çok işle ilgilenmek başarı için sakıncalıdır.
Bir sıçrarsın çekirge, iki sıçrarsın çekirge, sonunda yakalanırsın çekirge (üçüncüsünde avucuma düşersin çekirge), birkaç kez saklanabilen bir suç günün birinde ortaya çıkarak yapanı kötü bir duruma düşürür, suçlu cezasız kalmaz.
Değirmen iki taştan, muhabbet iki baştan, karı koca gibi, iş ortağı gibi birlikte yaşayacak, birlikte iş görecek kimseler arasında karşılıklı sevgi bulunmalıdır.
Düğün olur iki kişiye, kaygısı düşer deli komşuya, akılsız kişi, başkalarının eğlence programlarında bir aksama olmasın diye çabalar.
El eli yıkar, iki el yüzü, bir kişi başka bir kişiye yardım ederse o da bu iyiliğin altında kalmaz, güçlenmiş olarak yardımlara koşar.
El sikiyle gerdeğe girilmez, başkasının olanaklarına güvenip gelecek için girişimler tasarlanmaz.
İki arslan bir posta sığmaz, bir ülkede iki baş egemen olamaz.
İki at bir kazığa bağlanmaz, ayrı ayrı düşünceleri ve kişilikleri bulunan iki kişi bir arada yaşayamaz, bir işi birlikte yapamazlar.
İki baş bir kazanda kaynamaz, ayrı ayrı düşünceleri ve kişilikleri bulunan iki kişi bir arada yaşayamaz, bir işi birlikte yapamazlar.
İki cambaz bir ipte oynamaz, kurnazlıkta eşit olan iki kimse birbirlerini aldatamaz.
İki deliye bir uslu koymuşlar, birbirleriyle anlaşamayan, kavga eden iki kişinin arasını bulacak bir akıllının olması gerekir.
İki dinle bir söyle, çok konuşmak doğru değildir.
İki el bir baş içindir, ancak kendi geçimini sağlayabilenler, başkalarına yardım edecek bir durumda değildir.
İki emini bir yemin aralar, birbirinin doğruluğuna güvenerek birlikte iş yapmakta olan iki kişiden biri, hile yapmadığına arkadaşını inandırmak için yemin ediyorsa artık güven bozulmuş demektir, ayrılmaları gerekir.
İki gönül bir olunca samanlık seyran olur, birbirini sevenler için zenginlik önemli değildir.
İki kaptan bir gemiyi batırır, bir işi iki kişi yürütemez.
İki kardeş savaşmış, ebleh buna inanmış, iki kardeş arasındaki anlaşmazlık geçicidir, bu durumu gerçek ve sürekli sanmak saflıktır.
İki karılı evde toz diz boyu olur, bir işi iki kişi yürütemez.
İki kişi dinden olursa bir kişi candan olur, iki kişi yalan yere yemin edip dinden çıkarak bir kimsenin cinayet işlediğine tanıklık ederlerse o kimse asılır.
İki kulak bir dil için, çok dinleyip az söylemeli.
İki serçeden börek olur, insanların birbirlerine her zaman gereksinimleri olur.
İki testi tokuşunca biri elbet kırılır, kavgaya tutuşan iki kişiden biri elbette yenilir ve zarara uğrar.
İki tımar bir yem yerine geçer, atı sık sık tımar etmek, onu yemle beslemek kadar önemlidir.
İsteyenin bir yüzü, vermeyenin iki yüzü kara, birinden bir şey isteyen utanır ancak isteği yerine getirmeyen daha çok utanmalıdır.
İyilik iki baştan olur, birbiriyle ilişkileri bulunan iki kişinin iyi geçinebilmeleri için yalnızca birinin iyi olması yetmez.
Misafirin umduğu ev sahibine iki öğün olur, misafir, ev sahibinin kendine çok şeyler ikram edeceğini umar ama beklediklerini bulamayabilir.
Otuz iki dişten çıkan, otuz iki mahalleye yayılır, bir ağızdan çıkan söz, başkalarının ağzına geçer, her tarafa yayılır.
Tek elin nesi var, iki elin sesi var, başarıya ulaşmak için birlik olmak gerek.
Veresiye (borca) şarap içen, iki kez (kere) sarhoş olur, veresiye alışveriş eden iki kez sarsılır; malı aldığı zaman bir süre sonra para ödemenin üzüntüsünü çeker, ödeme zamanı gelince de karşılıksız ödeme yapıyormuş gibi sıkılır.
Zeyrek kuş iki ayağından tutulur, işini hile ile yürüten kimse sonunda yakayı ele verir.
Bu atasözleri, toplumun değer yargılarını, öğütlerini ve yaşam tecrübelerini yansıtır. “İki” kelimesi genellikle birlik, iş birliği ve dengenin önemini vurgulamak için kullanılır.
İki ile ilgili Deyimler ve Anlamları
Bir dediği iki olmamak, her istediği yapılmak.
Bir dikili ağacı olmamak, hiçbir şeyi olmamak.
Bir dikiş kaldı, nerede ise, az kaldı.
Bir iki demeden (demeye kalmadan), duraksamadan, karşısındakine vakit bırakmadan: 'Sol ayağımı eline aldı, bir iki demeye kalmadan çevirdi mi, bastırdı mı, bilmiyorum.' -T. Dursun K.
Bir iki derken, az olmakla birlikte.
Bir koyundan iki post çıkarmak, olması gerekenden daha fazla elde etmek.
(bir şey) iki baştan olmak, bir şey, her iki tarafın aynı şeyi istemesiyle, iyi niyetiyle gerçekleştirilebilmek: İyi geçim iki baştan olur.
Bir taşla iki kuş vurmak, bir davranışla birden çok yararlı sonuca ulaşmak.
(birini, bir şeyi) iki paralık etmek, değerini düşürmek: 'Talebeliğin şerefini iki paralık etmişti gene.' -R. Ilgaz.
(birinin) bir dediğini iki etmemek, her istediğini hemen yapmak: 'Bu adamın bir dediğini iki etmediği genç bir sevgilisi varmış.' -A. Kulin.
(birinin) bir sözünü (dediğini) iki etmemek, birinin her istediğini hemen yerine getirmek: 'Maliye müfettişi sizin beyin mektep arkadaşıymış. Sözünden çıkmaz, bir dediğini iki etmezmiş. O isterse arkasından söyler, kocamı kurtarır.' -R. N. Güntekin.
dün bir, bugün iki, 'herhangi bir şeye başladığından beri çok az zaman geçtiği hâlde' anlamında kullanılan bir söz.
İki ahbap çavuş, şaka her yerde hep birlikte görülen, birbirinden ayrılmayan iki arkadaş.
İki arada bir derede (kalmak), sıkışık, zor şartlar altında (kalmak).
İki arada kalmak, birbirine karşıt iki kişi arasında ne yapacağını bilemeyerek şaşırmak.
İki ateş arasında kalmak, zor bir durumda karar verememek.
İki ayağını bir pabuca sokmak, birini bir işi hemen yapması için çok sıkıştırmak: 'Nerelerdesiniz, İhsan Bey? Hem sabah sabah iki ayağımı bir pabuca sokuyorsunuz hem ortalarda görünmüyorsunuz.' -A. İlhan.
İki büklüm olmak, 1) yorgunluk, hastalık, yaşlılık vb. nedenlerle beli bükülmek, öne doğru eğilmek: 'İnsanlar iki büklüm olup düştükleri konduların içinde dozer kasnaklarının sesiyle irkildiler.' -L. Tekin. 2) mec. riyakârlık, dalkavukluk, gerçek olmayan saygı vb. nedenlerle iki kat olup öne eğilmek: 'Değil bu yerlerin başkanına hatta hademesine saygılarını sunmak için iki büklüm olurlar.' -H. Taner.
İki cami arasında kalmış beynamaz, iki yoldan hangisini tutacağını şaşırmış kimse.
İki çıplak bir hamama yakışır, iki yoksul kimsenin birbiriyle evlenmesi uygundur.
İki çift laf (lakırtı veya söz) etmek, 1) birkaç söz söylemek: 'O, keyfini etsin; karşılaştığı bir ahbapla iki çift lakırtı etsin de siz ne olursanız olun.' -N. Ataç. 2) bir araya gelerek sohbet etmek.
İki dirhem bir çekirdek, çok güzel ve özenli giyinmiş: 'İki dirhem bir çekirdek kadınların başlarında şemsiye, ellerinde de yelpaze.' -S. Birsel.
İki eli (birinin) yakasında olmak, kıyamette ondan davacı olmak: 'Babanın kanını yerde korsan öteki dünyada iki elim yakanda diye kışkırtmıştı.' -O. Kemal.
İki eli böğründe kalmak, çaresiz kalıp ne yapacağını bilememek.
İki eli (kızıl) kanda olsa, 'elindeki iş ne kadar önemli olursa olsun' anlamında kullanılan bir söz: 'Eğer gece vakti hekim lazım olursa sen benim pencerenin altına gel, bir nara bas, iki elim kızıl kanda olsa yetişirim.' -H. Taner.
İki eli şakaklarında düşünmek, derin derin düşünmek.
İki eli yanına gelmek, ölmek.
İki elim yanıma gelecek, doğru söylendiği kanıtlanmak istendiğinde 'öleyim ki doğru söylüyorum' anlamında kullanılan bir söz.
İki gözü iki çeşme, 1) sürekli ağlar durumda. 2) sürekli ağlayan.
İki gözü iki çeşme ağlamak, sürekli veya çok ağlamak: 'Sen gittin de aylarca yas tuttu, iki gözü iki çeşme ağladı.' -Y. Kemal.
İki hırtı, bir pırtı, aşırı yoksulluğu anlatan bir söz: 'Getirdiğimiz iki hırtı, bir pırtıyla bu ev döşenmez.' -H. R. Gürpınar.
İki karpuzu bir koltuğa sığdırmak, aynı anda iki işi veya görevi yapmak.
İki kat olmak, iki büklüm olmak: 'Ali, birdenbire zayıflamak, birdenbire saçlarını ağarmış görmek, birdenbire belinde müthiş bir ağrı ile iki kat oluvermek, hemen yüz yaşına girmiş kadar ihtiyarlamak istiyordu.' -S. F. Abasıyanık.
İki kere iki dört eder, gerçekliğinden şüphe edilmeyecek kadar açık' anlamında kullanılan bir söz.
İki lafı (sözü) bir araya getirememek, düşündüğünü doğru dürüst ifade edememek.
İki lakırtı etmek, iki çift laf etmek: 'Genç olduk, ihtiyar olduk, şu adama sor bakalım, bir gün, bir saatçik olsun oturup benimle iki lakırtı etmiş midir?' -M. Ş. Esendal.
İki lakırtıyı bir araya getirmek, meramını kısaca, düzgün ve açık bir biçimde anlatmak: 'Kız bir türlü iki lakırtıyı bir araya getirip kendini müdafaa edemediği için lalanın başı derde girmemiş oluyordu.' -R. N. Güntekin.
İki ölç, bir biç, bir iş yaparken ayrıntıları ve sonuçları iyice düşünülmelidir.
İki paralık olmak, değerini yitirmek: 'Herifi enseleyemezsem diye, aklı başından gidiyordu. Mahalledeki on beş yıllık bekçilik haysiyeti iki paralık olacaktı.' -S. Kocagöz.
İki rahmetten (iyilikten) biri, 'çok acı çeken ağır hastalar için ya iyileşsin ya ölüp kurtulsun, böyle çekmesin' anlamında kullanılan iyi dilek sözü.
İki satır laf etmek (konuşmak), dostça biraz söyleşmek.
İki seksen uzanmak, alay bir çarpma, vurma sonucu boylu boyunca serilmek.
İki söz bir pazar, 'uzun boylu pazarlık etmeden' anlamında kullanılan bir söz.
İki ucu boklu değnek, kaba ne yönden bakılırsa bakılsın çözülmesi çok güç iş veya durum.
İki ucunu bir araya getirememek, gelirle gideri denkleştirememek, işleri düzene koyamamak.
İki yakası bir araya gelmemek, geçim sıkıntısından bir türlü kurtulamamak, borçtan kurtulamamak.
İki yakasını bir araya getirememek, maddi sıkıntıdan kurtulup rahata erememek: 'Burada kızlar çok pahalıdır. Evlenen adam kolay kolay iki yakasını bir araya getiremez. Kızın bütün sülalesine hatırı sayılır hediyeler sunmak şarttır.' -B. R. Eyuboğlu.
Namusu iki paralık olmak, onursuz bir duruma düşmek.
Otuz iki dişe keman çaldırmak, içecek çok soğuk olmak.
Saçları iki türlü olmak, yaşı ilerlemiş bulunmak.
Sağır için iki kere keramet olmaz, herkesin işitip öğrendiği şey, dikkatsiz kimse için bir daha söylenmez.
Üstüne bir iki güneş doğmak, hlk. sabah yataktan geç kalkmak.
Üzerine bir iki güneş doğmak, hlk. üstüne bir iki güneş doğmak.
Yıl on iki ay, sürekli olarak, sürekli bir biçimde.